12/29/2013

Delik

yolun uzun
saçların yağmur ıslağı
bir kelebeğin kanadısın erken kırılan
bir renk söylüyor sana rüzgar, unutuyorsun

zahmet etme, ben severim seni diyorum
bu sabah yağmur var zaten istanbul'da

gözlerim kapanınca siyah
açınca delik
karnım ağrıyor sebepsiz
oysa hiç şeker yemedim bugün
bu şarkıyı sevmiyorum ki ben, lütfen değiş




Rate this posting:
{[['']]}

12/20/2013

Başka

Uzun uzun seyre dalıyor dudaklarım
Yağmurlu zamanlarda cam ıslağı kokusu
Yakmaya yetiyor fotoğrafları teker teker
Ilık bir yaz akşamı çekiyor her kış canım
Kestane mevsimi..
Bu yıl da mandalina sevmiyorum
Eliyle koymuş gibi buluyor beni yalnızlık
Aynı yerde, yalın ayak
Daracık bir sokakta elimde ekmekle
Tutuyor yakamdan, ensemden öpüp bırakıyor usul usul
İyi, diyor, kendi kendine
Kokuma karışmamış başka bir koku,
Duyumsuyor.
Seviniyor.

Yağmur birikintilerine basa basa yürüyorum
Güvenecek ne kaldı?
Su geçirmeyeceğini bildiğim ayakabım bile tereddütte bırakıyorken
Güzel olan ne varsa yitik
Yamalı gülüşlerin ardında dikili umarsızlık
İtiraf ediyorum kendime
Yaşanılası her şeye geciktiğimi biliyorum
Ne yaşasam tadı damağıma değmiyor
Sevimsiz bir şakadan ibaret tüm inandıklarım
Arkamdaki boşluk üşütüyor en çok
En çok sırtım yalnız benim
Yarından korkan kelebek ürküntüsündeyim
İçimde kötü bir his var
Sonsuzluk kaç yarın ediyor hesaplayamamaktan.
Ülkem yok benim, evim de,
Bir gece zifiri; içine ediyor sevinçlerimin
Sokakta bırakıyor evlatlık alınmış gülüşlerimi
Çırılçıplak soyuyor beni uluorta
Yüzüme vuruyor sonra başkalarının günahlarını
Acımadan
Acıtarak
Kime kalıyor bunca mesut?
İnsinler de bi' tur biz binelim. Rate this posting:
{[['']]}

12/10/2013

Kırık

Sıvadım Güneşimi balçıkla
Geriye doğru koşmakla eşti,
Son rütuşlar zorladı

Sıçrayıp en kambur yerinden hayatın, atılıyorum olur olmaz en olmaza
Hangi sokaktan girsen aynı caddeye çıkıyor bu tuhaflıklar
Üst üste koyup ağlıyorum

Öyle sanıyorum ki masanın topal ayağıyım
Kağıtlar katlayıp koyuyorlar da, biçare.
Zamanın köşesinden koşuyorum hayatın dairesine,
Sivri kalıyorum uluorta
Çarpıp kendi duvarıma; devriliyorum

Kulpu kırılmış sanki tüm fincanlarımın
Susadıkça, sus'uyorum.
Kahve kokuyor ellerim

Yukarı kalkan başım göremiyor önünü
En güzel manzaraları görmemeye yeminliymişçesine
Artık;  sağ gözüm kör benim
           sol gözüm karanlık

Rate this posting:
{[['']]}

11/28/2013

Müteşekkir

Zamanın olmadığı bir mekandan fırlatıldım zamanın ortasına,
Zamansızca..
Dün henüz elestti ve Tanrıya adını söyledim
Senin iklimlerinden bahsetti
Onun suyu sana hep ılık, dedi
Gökyüzünden inmedim, toprağın artığıyım
Belki biraz çamurdum senin suyunda yıkandım
Güneşe henüz alışamamışken gözlerim, ilk seni gördüm.
Adem gibi yüzyıl yaşasam hepsinde Havvayı sevecek,
Havva gibi Ademin kaburgasından yaratılmaktan memnun gibiydim
Cinsiyetim neydi, bu hislerin kapanında ayırt edemiyordum
Adı Dünya olmayan bu gezegende yeniden doğuşumu ayıklayabiliyordum
Cennetten de kovulmamıştım, başım okşanmıştı bilakis
Buralar henüz dutluk bile değilken, seni hemen kendime ayırmalıydım
Seni alıp bir ağacın kovuğunda saklamaktı en güzel fikrim
Saçın ve kirpiğin yoktu,
O yüzden uzun bir süre şiir yazamadım
Kimsenin doğmadığı ve doğurmadığı bu yerde
Sadece seni sevmek için yeniden yaratılmıştım
Bir gün, artık beni sevmediğini hissedersem şayet
Bu en büyük kıyameti doğuracaktı
Neyse ki sen beni pek güzel sevdin
Sevgilim,
Tanrıya mahcubiyetim olmadığın için sana ben teşekkür ederim.

Rate this posting:
{[['']]}

11/21/2013

Çocuk Zaman

Zamanın yüzeysel dokunuşuyla geçiyordu gün
Hiçbir şey eksiltmemiş, hiçbir şey çalmamış, hiçbir şey koparmamış sanıyorum
Günler haftaları buluyor, haftalar ayları, aylar akabinde yılları
Yine aynı sanı..
Ah fotoğraflar olmasa aynalar beni hep yanıltacak
Zaman beni teğet geçecek zannediyorum hep
Aptal gibi
Zamanın hediyesi güzel anılar olacak sanıyorum
Bu en büyük iyimserliğim..

Ölüm,
Aklımdan nadiren geçiyor
Çünkü yaşamak akarken, ölüm kaya gibi duruyor orada
Hiç kimsem ölmedi ki benim
Çok yakınlarımdan çok  "ölsün" istediklerim oldu
Bunu da aptallığıma veriyorum.
Ötekinin yaşamı ne kadar kaynaşmışsa demek ki benimkine, onun yaşamı hakkında bu gibi dileklerde bulunabilmişim. Sonra, iyi bir kız çocuğu değilmişim meğer diyorum. Ölüm, öteki hakkında düşünülesi en yazık şey. Ne kadar kin, ne kadar kibir, ne kadar ben doluymuşum.

Çok gülmenin akabinde gelecek olan çok ağlamayı öğrendiğimden beri, çok gülmeden önce çok ağladım.
Renkli fon kartonlarına yazdım çocukluğumu
Çocukluğum,
Bana tatlı bir şekeri anımsatmıyor
Naftalin kokusu sızlatıyor genzimi
Büyüdükçe hissediyorum omuzlarımdaki yükün daha hafiflediğini
Hiç istemem, ama hiç.
Geri dönmeyi, çok oyunlar vaat edilse dahi.
Sonsuz oyunlar içinde, sonsuz hilelerin düzeneğinde zaten evim
Uçurumun kıyısına bakıyor manzarası
Perdeli kapalı, güneş istemiyoruz.
Sevgi girmeyen eve ne girer ki?
Bilmiyoruz.


Rate this posting:
{[['']]}

11/20/2013

Gnothi Seauton

Aristoteles “Nikomakhos’a Etik” isimli eserinde kendine hâkim olan insan mutludur der. Ona göre iki aşırılık arasındaki orta noktayı bularak, yani ölçülü olarak erdemli ve mutlu olabiliriz. Denge diye bir kavram var, daha önce duyduğunuza eminim. Hassas dengeler..

Delilik ile akıllı olmanın, iyi ile kötünün, cinnet ile sükunetin arasında; incecik, kaskatı.. Kaynama noktanı bilirsen suyunu ılıtabilir ya da soğutabilirsin. Hayatını nasıl mükemmelleştireceğini söyleyemem, ama nasıl yaşanabilir kılacağın konusunda küçük bir fikrim var. Delphoi tapınağında yazılan kadar kendini bilmek; tastamam bilmek, ne istediğini bilmek konusunda kendini yoklamalı insan. Ölçülü olmayı öğrenmek bi' hayli zahmetlidir, kabul. Çünkü herkesin hayattaki kepçesi farklıdır ve almak istediğinle aldığın arasındaki uçurum derinse atlamak güzel bir zihinsel intihar olabilir. Yine de denemeyin.

İnsan yapısı yüzyıllar geçse de hep komplekstir ve öyle kalmaya da devam edecektir. Nedeni yok, aslında insan kusursuz bi yaratılışa sahiptir, uzay boşluğundan daha çok boşluğu barındırır zihninde. Dolar, taşar, yıkılır, yenilenir, unutulur ya da ansızın hatırlar. İnsan parmak iziyle özdeştir, kimse kimseye benzemez ve hiçbir zaman aynı şeyleri hissetmez. Kimse bunu önemsemez çünkü bunla yaşamaya alışmıştır ve yokluğun tadını bilmediğimiz için var olmak yeterince cezbetmez. Bana kalırsa bu mükemmel bi' kombindir. Belki o sebepten, dengeyi önce kendi içinde kurmalı, zihni bulanıklığından arındırmalıdır. Kafası karışık bir insana her şey yaptırabilir çünkü. Başkasına gerek kalmaz bile belki de. Aldığımız kararlar, ettiğimiz yeminler, verdiğimiz sözler, yaptığımız seçimler hep bilinmez hakkında önceden verdiğimiz, aldığımız, yaptığımız şeylerdir. Dikkat ister. Çünkü içinde ölüm gerçeğini barındıran ciddi bi' oyundur bu.

 En zahmetsiz şey sevgidir mesela, sırf kendini tanıma yetisinden yoksun olduğumuz için, ne istediğimizi bilmediğimiz için onu bile beceremeyiz çoğu kez. Acıtırız, acırız.

Ne yapmalı peki, bu hayatın dik yokuşundan fırlatılmışsak bi kere.. Annemin rahmine, hatta babama geri dönemeyeceğimi anladığım günden beri ben bir şeyleri "kabullendim". Siyahı beyazla, uzunu kısayla, kuruyu yaşla, geceyi gündüzle, güzeli çirkinle sevmeyi öğrendim. Pollyannacılık değil bu, bi' tür, ya da tamamen; bilinç. Etrafındakileri değiştirmeden önce kendini değiştirmen gerektiğini anlamalı. "Ben kimim?" sorusu başlangıç için yardımcı olacaktır. Bu hayattaki varlığın, sağladığın faydalar ve zararların. Sen kimsin? Niçin varsın, öylesine bi' spermden daha fazlasısın! Hayır bu kendini ateşlemeni "emreden" kişisel gelişim kitaplarından birinin önsözü değil. Kendini ne fazla önemse, ne de bir kenara buruşturup at. Dileğim budur. Kapladığın yerin hakkını ver. Dünyayı kurtarma, ama "bi' tek benim yapmamla ne olur" da deme. Sana dokunmayan yılan bin yıl kadar yaşasa da senin ömrün en fazla 90 yıl. Tebrizi der ki: "Kainat yek vücut, tek varlıktır. Herkes ve her şey görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, bilakis senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucundaki tek bir insanın kederi tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir."

Aklınla tanış, vicdanınla hareket et, egonla vedalaş..
Ve kendine gel, orada yasaksız bir elma bulacaksın.



Rate this posting:
{[['']]}

11/18/2013


Rate this posting:
{[['']]}

Muamma

Nedir, nediri sorduyordu akabinde
Pek azı anladı
Hiçi yanıtladı


        Sessizlik olmasa ses olamazdı deyip
        Şükre yelteniyor iyi yanım


Dünya 3 günlük de
Biz kaç kişiyiz bilmek istiyorum.
Bir su birikintisinde kendimi görüp; tiksiniyorum.

Rate this posting:
{[['']]}

11/09/2013

Bıçak Sırtı

Kırık camlarından baktım içeri
Öptüm, kanadım.
Sana bir dokunmanın bedelini bin ödedim
Hiçbir şey yapmadan durmanın en yorucu şey olduğunu öğrendim
Saçım kısaydı benim,
Aklım da.
Bildiğim bilmediğim kadardı
Hatırla.

Nice parmaksız eller ısıttım
Başkasına soğuyan,
Asfalta tükürdüm beni doğuranı
Faydasıza çıkarıyordu çünkü vicdan
İçim almıyordu başka bir nefesi
Boğulmak, dibini göremediğin suda kendini görmek,
Yansımak, yanılsamaktı
Anımsa.

Bıçak gibi, sırtın yaslanınca sırtıma
Issızlığım sızladı
Bir çığlık doğurdu gece kirli rahminden
Birkaç organı eksik
Tamamla.



Rate this posting:
{[['']]}

11/05/2013

Başka Hayatların Kadını

Önceden yazılmış bir defterin üzerine yazıyorum, kendimi.
Kendime ait ne varsa elden düşme artık.
Başka birinin kaseti üzerine çekiyorum kendi şarkımı
Elleri tutulmuş adamların ellerini tutuyorum
Dudakları öpülmüş,
Kalbi sevilmiş,
Boynu koklanmış,
Isıtılmış ayakları kış günü
Eğrelti duruyorum her sevdada
Ocakta yemeğimi bırakmışçasına
Her an kalkacak misafir gibi giriyorum hayatlara
İpimi bağlayamıyorum sağlam kazığa
Nerede beni seveceğine inandığım bir adam görsem, annemden ölü doğuyorum.
Bir neşterle yazıyorum küçük kızların alınlarına adımı.
Bir iplikle dikiyorum sonra açtığım yaraları
Bu kez son diyip bozuyorum tövbelerimi zaman zaman
Ne zaman af dilesem O'ndan, önce kendim affediyorum birini
Böyle böyle ödeşiyoruz hayatla,
Bu bir zan; belki.
Morun üstüne yeşil kadar
Yakışıksız bir duruşla beliriyorum bu hayatın yokuşunda
Biliyorum. Rate this posting:
{[['']]}

10/27/2013

Aklamak Bir Siyahı

Karın beyazına siyahımı gömdüm.
Renkleri öptüm, doğamadı gökkuşağı.
Ve siyah,
Yine siyah,
Hep siyah.
Yasla kanattım kainatı, dünyanın ince kabuğundan içeri girip.
Kaşıdım yarasını durmadan, hiç durmadan, hiç durmayacak olduğumu anlayana kadar.
Akladım tüm siyahlarımı\karalaya karalaya
Ben uslu bir çocuk değildim artık. Rate this posting:
{[['']]}

10/26/2013

Kırık Terazi

Anlaşılmazlığa batıyorum, debelendikçe.
Kırık terazi; ağırlığımca havada asılı kalmaktı yükseklik korkumun öcü.
Benim aklım da belki bu yüzden/sırf bu yüzden beş karış havada.
Anadan üryan doğarken bir çığlığa gebe olduğumdan/doğduğumdan bihaber
Kalitesiz cümleler arasında kendimi ifade etmeye çalışıyorum bir devrikle
Devrile devrile..
Acının güçlendirmeyip, öldürdüğü yerde; bir yeni ben doğuruyor Tanrı.
Sonra kayba yürüyor usul usul, parmak ucuyla.
Bir başınalığın paslı tadı hasta ediyor beni.
Damarlarımdan akamayacak kadar kanım, kaskatı mosmor oluyor
Kesilmeyen bilekler veriyor  bana Tanrı
Parmak uçlarıma kadar kıyamet.
Sonrası zamansızlık, kaos, bilinmezlik,
Beni çeken karadeliği çıkış sanarak koşuyorum.
İlk kez çaba göstermeden yol kat ediyorum/ hayret!
Çektikçe beni içine, orada beni isteyen kimse var zannına yenik düşüyorum
Kaşlarını çatıyor, tutup elimden en başa bırakıyor.
"Aptallık etme!" diyor.
Çünkü okuma yazma biliyorum, ilk emir bende bu oluyor.
Aptallık etmemeye çalışıyorum,
-Ben tek uyuyamam, benimle uyur musun? diyorum.
Cevap en altınından sukunet oluyor.
Üzülmesin diye ağlamadan,
Büyüyorum, büyük bir giz'le, gizli gizli.

Aptalım hala,
Tanrıyı görünce arkama saklıyorum.

Rate this posting:
{[['']]}

10/25/2013

Yaşamı ve Ölümü Felsefespri Yoluyla Anlamak 1

Pardon bir dakikanızı alabilir miyiz?
Bir anket yapıyoruz ve size bir şeyler sormak istiyoruz. Sadece bir dakikanızı alacak ve isminizi bile sormayacağız. Tamam mı? Pekala, soruyoruz:
Öleceğinize gerçekten inanıyor musunuz?
Cidden ve sahiden ama?
Gerçekten bir gün yaşamınızın sona ereceğini düşünüyor musunuz?
Zamanınız var. Yanıt vermek için acele etmeyin. Ama her geçen saniyeyi ömrünüzden yediğinizi de unutmayın tabii.

***
Ölümlü olduğumuzla ilgili düşünceleri  ne kadar bastırmaya çalışırsak çalışalım yine de onlar oradan buradan pırtlayıveriyorlar.Önüne geçilemez "pırtlamalar" bunlar, çünkü ölüm insan yaşamının değiştirilemez bir parçası.Kierkegaard'a göre ölüme dair düşüncelerimizi bastırma girişimlerimizin hepsi amaca zarar verir. Ebedi olanla temasa geçmenin tek yolu hiçlik kavgasını kendi içimize almamızdır. Heidegger'e göre aslında sadece yarım-yaşadığımız bir duruma, uyuşturucu bir yanılsama halinde yaşamak anlamına gelen vasati "hergünkülük" e düşmemizi engellediği için ölüm kaygısına ihtiyaç duyarız. Ayrıca Sartre bize alternatifi göze önüne almamızı söyler: Ölüm kaygısı taşımayan yegane varlıklar zaten taş gibi ölü olanlardır -mesela taş öyledir. Kendinize gelin ver gerçekçi olun, diye azarlar bizi.

Valla isterdik ama titremeyi kesemiyoruz bir türlü.

Derken "Ebediyet ne zamandır?" sorusuna yanıt veren 20. yy teologu Paul Tillich'e geçeceğiz. (Şimdiymiş meğer). Ama "şimdi" habire "başka zaman" a  dönüşüp duruyor. E, ne olacak şimdi? Kaygan zemin valla..
Bize sağlam bir şeyler lazım!

***
Bizim tahminimiz, yüreğinin en derinlerinde gerçekten öleceğine inanmadığın yönünde. Ölümlülüğümüzü inkar etme arzumuzun nedeni gayet açık: Ölüm fikri korkutucu çünkü.Nihai kaygıyı yaratır. Burada sadece kısa bir süreliğine bulunduğumuz ve gittiğimizde ebediyen gideceğimiz gerçekle yüzleşmek dizlerimizi titretir. Saat kulağımızın dibinde tıklarken nasıl zevk alabiliriz ki yaşamdan? Muhtemelen hala edebiyen buralarda kalacağımız ninnisini söyleyen bir dünyevi amaç için didiniyorsunuzdur. Mesela, diyelim ki "havalı" veya "mübarek" ya da "tarz-yaratan" olma peşindesiniz -ki hepsi aynı kapıya çıkar.Kırılgan, önemsiz, tırsak, bireyselliğinizi aşan ve sizi "hayattan" ve ölümden "büyük" kılacak bir role bürünerek kandırıldığınız gibi Büyük Kuruntu'ya bağlı kalıyorsunuz demektir.


*NIETZSCHE ÖLDÜ! Bir hipopotam olarak YENİDEN DOĞDU... \Thomas Cathcart & Daniel Klein syf: 1-20 arası.

 Devam edecek..

Rate this posting:
{[['']]}

10/24/2013

Tenha

Parmaklarından damlayan ıslak gibi
Kayıyor, akıp gidiyor, yitiyoruz kazanılanları zor bela

Kanadını kırdığım minik kelebeğin hareketsizliği gibi
Donuk, dumur, durakalıyoruz, öylece

Tek nefeste bitirilmeye çalışılınan sigara gibi
Tıkanıyor, tıksırıyor, boğuluyoruz

"İçimden şehirler geçiyor
Her durakta duruyor, inmiyorsun" diyor Düzağaç..

Biraz akrep, biraz yelkovan tutuşturuyorum avcuna
Sonsuza yakın bi' yerde inip
Bekle, diyorum.
Beklemek en güzel olana gebe
İnanıyorsun.

Düş'ümde gecikiyorsun
Sonra üstüme geliyorsun ummadık
Üşüyorum,
Dişlerimin yokluğuna değiyor dilim
Tat alamıyorum.
Biraz korkak, biraz kanı deli
Koşar adım yürüyorum
Boğmak için kendi şeytanımı
Vicdanımı ödünç vermek için
Bi' saniye tutabilir misin? deyip, bırakıp kaçmak için

Kıyamamanın eşiğinde öylece duruyorum yine,
Payıma düşen, başkasını kırmamak için kendini kırmak,
defalarca üstelik.

Rate this posting:
{[['']]}

Kara Kutu

Bir soruyla başladı Salı günü:
Bu hayattaki meseleniz nedir?
Mesele?
Kafaya taktığımız, kafaya koyduğumuz, kafa yorduğumuz..
Neydi benim kafama taktığım kafa yorduğum kafaya koyduğum hadisem?
Düşündüm yol boyu.
Cevabını bildiğim sorular sormayı seviyor muydum hala, emin değildim.
Ama cevap vermeye çekinmek, bildiğimi kendime belli etmemek, güç.

-Meselem yok benim, başlama yine, n'olur.
+Meselen; manayı bulmak-manaya götüreni bulmaktı.
 Unuttun mu yoksa?
 Mutlu ölmenin de sırrı buydu.
-Manayı buldum, hayatı anlamlandırdım, neden yaşıyorum bilincindeyim.
+Belki.
 Oysa tek başına O'nu bulamazsın, tek başına tastamam olamazsın, tek başına O'nu hissedemezsin. Kim  götürüyor seni O'na? Kabul ettiğin iki cihanın, ikisinde de seni mutluluğa götürecek kişi O mu? Emin  misin?
-Bunu sen bilemezsin, bunu kimse bilemez.
+Ama sen biliyorsun, itiraf etmekten korkmak gerçeği değiştirmez, erteler.

Bitmez bi' arayışın tam ortasına kapaklandım tekrar
Bunun sızısını hissetmeyeli 14 ay olsa gerek.
Şimdi yeniden..

-Sırası mı Allah aşkına?
+Evet, tam sırası!


Rate this posting:
{[['']]}

10/15/2013

Bulantı

Bir satırdan ötekine geç'erken.
Satır başından kaçarsın
Tükenmiş keçeli kalemin silikliğiyle
Sonunu getiremediğin cümlelerin;
Avuç içinde kırışır
Bir yaprak titrer ve düşer
Üstüne alınırsın

Hayatına kırmızı sürmek isterken
Mora çalan kadın:
Hala hayasız mısın?

Benim bir giz'im var
Tanrıdan bile sakladığım

Kendimi aşırı ya da anormal değil de
Tuhaf hissediyorum bazıları
Tuhaf / Yumuşak ve sisli
Zihnim batmayan sivriliklerle dolu
Mezarlıkta edilen küfür gibiymşiçesine
Ağzımdan çıkanlar yersiz ama geri alamıyorum
Bir umarsızlıkta halim ki eyvah.

Birinin hayatında, herhangi bir zamanında
teferruat gibiyim
virgül
çentik
Bitmemiş de, geçiştirilmiş.

*Suyum derin değil, suyum bulanık.





Rate this posting:
{[['']]}

10/01/2013

Zifiri

Yırtık bir bulut asılı kalmış gökyüzünde. Tutunabilir mi bir sonsuz, öteki sonsuza..
İnsan yalnızlıktan kaç günde ölür?
Kediler ağlar mı hiç?
Ben bazen ağlıyorum, ellerim cebimde üstelik.
Bazen öylesine ölüyorum; öylesine yaşar gibi..
Kullanılmamaktan küf tutan kelimelerimle bayat cümleler kuruyorum
Ağzımızın tadı kaçıyor yersiz.

Biraz karanlığımızdan çalmayı isteyince gece,
eksiltince zifirimizden; seviniyoruz.
Biçarelik bu mudur?
Ben bazıları sıkışmış hissediyorum.
Komik olmayan şeyler söylüyorlar; gülüyorum.

Ben hak veriyorum Pinokyoya, herkes yalan söylüyordu neticede.
Belki minik burun seviyordu Pinokyo, hiç sormadılar.
Göze batmadan yaşayabilmek. Hepsi bu.

Öylece duruyoruz işte, neden kimse gelip öpmüyor ensemizden.
Diz kapaklarım kanıyor.
Tanrım bu acı büyük!
En güzel lanetini bana ayırmış gibisin.
Altına yapmış çocuğun mahcubiyetindeyim
Bana güzel bi' şarkı söyle, unutayım.
Benimle konuşmak istersen Sen de.
Lütfen bi' kitap daha yaz.


Rate this posting:
{[['']]}

9/29/2013

Talep

   Hala küçük bir kız çocuğu olsaydım Tanrıdan kırmızı rugan ayakkabılarım yerine biraz cesaret isterdim ve biraz af. Ve kilometrelerce yürünen sonsuza yakın bir yol. Yanıma ne bir sevgili ne bir aile ne bir dost. Sert bir rüzgar ve yağmur, ağladığım tüm şarkılar, ettiğim en tatmin edici küfürler.

Ve günahlar.

Bazen günah da çekiyor insanın canı. Affedileceğini bilmek isteyerek. Mış' gibi yaşayıp, mis' gibi ölmek. Salakla ya da salağa yatmayı çekiyor canım. Damarlarımda seri dolaşıyor, damarlarımıı parçalıyor bu hayvansı içgüdülerim. Çığlık atmayı beceremiyorum ben. Hayatın kimseye orgazm yaşattığı da yok. Dibi görüp görüp göğe yükselmek istiyorum. İsa'nın yeri rahatsa bir faxla durumu haberdar etsin lütfen. 

Biraz ağıt istiyorum; ciğerim yanıyor diyebilmek. Dövünmek. Her dilden küfretmek istiyorum. Alkol kullanmadan sarhoş olabilmeyi; uyuşmayı, uyumayı ve günlerce uyanamamayı istiyorum. Saçımı taramamayı, kıyafetlerimi ütülememeyi istiyorum. Kepaze olmak istiyorum, kepaze gibi yaşamayı. Her şeyin boş ve anlamsız(!) olduğunu haykırmak istiyorum. Her önüme çıkana anlatıp ve sonra suratının ortasına kahkaha atmayı.

Yoruluyorum sonra, biraz dinlenmek istiyorum. Canınız cehenenneme dediğim insanların canlarını cehennemde görmek istiyorum. Bir anneden doğmamış olmayı istiyorum, kimseye ait kalmamayı, kimsenin namusu olmamayı. Tanrım bazen beni üzenlere "Napıyorsunuz lan" demeni istiyorum. Daha fazla kan kokusu duyumsamak istiyorum genzimde.Ağzımı burnumu kırmayı, kendime tekme atabilmeyi istiyorum. Damarlarımı delik deşik iğneler iliştirmeyi, radyoda en sevdiğim şarkıların çıkmasını istiyorum.

   Kiramen Katibi'nin okuma yazma bilmiyor olmasını istiyorum.
   Birinin beni ölmeden temize çekmesini,
   Buruşmadan ölmeyi,
   Musmutlu ölmeyi istiyorum.
Rate this posting:
{[['']]}

7/29/2013

Bozbulanık






Ya tanımamazlıktan gelirse kirpiklerin
Yalanlarsa kirpik uçların öpüldüğünü
Ben tavşan olurum, sen de dağ.
Sen düşün hüsranımı.
Terk edilince mi anlar insan
Ne kadar sıradan olduğunu, ve öylesine.
Anladığında;
Yeniden sevmemi mi isteyeceksin seni?
İmkansız nedir sözlüğe bakmadan söyleyecek kadar
Mümkünatları öldürdüğünü unutarak.
Acıyacak mısın bilemem
Ama sızlayacaksın.
Acıklı fimler bırakacağım çünkü sana
Bir avuç dram..
'Elbet bir gün buluşacağız' demeye yeltenirse Senar
Canımın içi; inanma.




Rate this posting:
{[['']]}

7/27/2013

*


Rate this posting:
{[['']]}

7/08/2013

-

Beyaz kelebeğin kanatlarını kırmak zor olmadı.
-Bence canı yanmadı.

Rate this posting:
{[['']]}

7/03/2013

Gelmiyorsun


Özlem, en acıklı siteme gebedir hep.
Uzakların dudaklarından öpmeyi, ellerinden tutmayı öğretir bazı tınılar.
Bu bi' ağıt:
Dönmesi  mümkün ya da namümkün olan tüm sevgililere. Rate this posting:
{[['']]}

5/29/2013

Med Cezir

"Bir doğa olayı değil midir gel-git, 
Değirmenlerin ezebildiği bir tutam başak,
Nehirlerin akışı, 
Suyun kayganlığı, 
Bir ağacın köküne su yürümesi, 
Ağacın titremesi. 

Minik bileklim, 
Kelebek kanadı gibi açılmış dudakların,
Susadın mı? 
Bak kanının hızlanması tenini pembeleştirdi,
Hadi bacaklarının tavanını çatlatırcasına al, 
İçini bertaraf et. 
Ayarsızca, 
Ayarı kaçan bedeninin içine alabildiğin kadarını yamala."

* Rate this posting:
{[['']]}

5/28/2013

Feragat












Tanrım?
Yoksa ölüyor muyum?
Bu mu ölüm?
Yumuşak ve ıpıslak.
Çıkmaz sokağa doğru koşuyorum sanki
Biri kaldırım taşlarını sökmüş üstelik
Atılan her adım diğerini zorlaştırıyor
Ayaklarım dolaşıyor birbirine
Topuklarım öyle ki kesik
Tanrım?
Doğru söyle ölüyor muyum?!
İçine çekiyor karanlık bir bulantı
Kendimi bırakırsam dibe çökeceğim
Ama hayır diyorum
Hayır!
Kavrama yetisini kaybedercesine ufalmış gibi ellerim
Gittikçe de ağırlaşıyorum,
Yerle göğün birleştiği yerde incecik bir çizgi oluyorum
Göğü delmişler; görüyorum..
Gökkuşağının küflü renklerini dilimliyorum göz ucuyla
Gövdem sıcacık.
Göz kapaklarım ağırlaşıyor.
Beklentilerim
Bekleyemediklerim
Bekle dediklerim
İmdat çağrılarım cevapsızlıkla kıvranıyor
Midemdeki ölü kelebeklerin ağırlığı alaşağı ederken;
Yamalı bir ölümün kasıklarında
Pek de sevimli olmayan hayatım için
Artık vitaminsiz çırpınışlarıma gülüyorum
Nirvanaya kadar yolum var
Masalın en absürt yerinde, nihayet uyuyakalıyorum. Rate this posting:
{[['']]}

5/21/2013

Himen

      Himen ya da halk arasında kızlık zarı denilen, bir kaç santim kalınlığında hayati bir işlevi olmayan hatta kaş, kirpik, tırnak kadar işlevsiz ama bazı toplumlarda hayati önem taşıyan, namus simgesi, koruyup kollamakla mükellef, Yaratıcının kızlara güvenmediğinden verdiği sanılan koruma kalkanı, bir duvar ya da zar değildir, aslında deriden bile ince olan dokudan oluşur. Anne karnındaki bebekte  %99,9 kızlık zarı oluşur, dolayısıyla her 1000 kadından birinin kızlık zarı yoktur. Ayrıca kadınların %44 lük diliminde yani yarı yarıya bir kısmında ilk ilişkide kanama görülmez. Olanların da ata ya da bisiklete binme, yüksekten düşme gibi durumlarında da yırtılabilir. Bu zarımsı dokunun varlık sebebi bebeklerde enfeksiyon oluşumunu önler, ergenlikte ise regl kanın dışarı akabilmesi için kısmen açık olması gerekmektedir. Kadınlarda olmasının sebebi cinsiyet belirlendiği süreçte olanlarla ve cinsel ilişki öncesi vajinaya mikroorganizmaların girmesinin engellenmesiyle ilgilidir.

Himen yani kızlık zarı anlamına gelen bu terim Eski Yunan'daki evlilik tanrısı Hymenaeus'tan gelmektedir. Bekaret kavramı ise tecrübesizlikten kaynaklanan duygusal saflığı, insanın kendini dizginlemesini ifade etmek için kullanılır. Kadınlarda bakire, erkeklerde bakir ismini alır. Erkeklerde bakirliğin bozulduğuna dair bir işaret bulunmaz. Evlilik öncesi cinsel ilişkiyi sevimli bulmayan tüm dinlerde yasaktır. Katoliklerde kendini kiliseye adayan bazı din adamları "bakirlik yemini" ederler. "Eski Roma'da Vestal bâkireleri (Antik Roma'da aile tanrıçası Vesta'nın kutsal bakire rahibeleriydiler) bakire kalmak zorundaydılar yoksa ölüme mahkûm edilirlerdi."
"Hıristiyanlık: Bazı Hıristiyan araştırmacılarına göre evlilikten önce cinsel ilişkiye girmek kutsal bekâretin bozulması anlamına gelir ve yasaklanmıştır. Tutuculara göre, Yeni Ahit evlilik öncesi her türlü ilişkiyi sıkı biçimde yasaklar, ömür boyu bekâreti över (Matta İncili. İsa`nın bakire Meryem Ana`dan doğması bekâretin önemini simgeler.)  İslam: İslam dini evlilikten önce cinsel ilişkiye girmeyi yasaklar.İsra suresi`nde (17/32) "Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o son derece çirkin bir iştir ve kötü bir yoldur" denmesi buna örnektir. Musevilik: Evlilikten önce cinsel ilişkiye girmek Musevilikte yasaktır."
Netice olarak kızlık zarı, bekaret mührü, namus simgesi olarak tanımlanmaktan çıkıp namusun kelime anlamını bilmeyen insanlar tarafından hastalıklı düşüncelerden arındırmalıdır. Belli yaştan sonra bir işlevi bulunmayan bir doku için insan ayırt edici özellik olarak algılanmamalı, yaşam hakkı elinden alınasıya bilgisizce infazlarda bulunmamalıdır. Hayatınızı birleştireceğiniz insanda aradığınız tek unsur buysa, öncelikle beyninizi kullanmanıza engel olan kalın zarı yırtmalı, 21. yüzyıl aşkına biran evvel kurtulunmalıdır.

Rate this posting:
{[['']]}

5/19/2013

İnsan acizdir, muhtaçtır, çok artistlik yapmamalıdır

Hayat öyle bir sıçmık ki sinek olsak üstüne konmayız. Sinek bile değiliz oysa, ama içinde nefes almayı başaran, adaptasyonun duvar dibine işeyen, belki onunla özdeş -ama kendimize yakıştıramadığımız için- yabancıymışçasına; hoyrat ve hırçın davranan hücreler yığını, etten duvarız. Ah biraz da harekete sahip bir iskelet, bir kemik torbası.

Aynaya baktığında gördüğün şey seni yanıltmasın. Hayır efendim harika filan değilsin sen, kendini güzel bulman midemi bulandırıyor


Hayatın boktanlığı ve insanın çirkefliği üstüne eminim çekilen onlarca film, söylenen yüzlerce şarkı, yazılan binlerce metin var. Benim ki küçük bir ilinti. Platonun idealar kavramı gibi, dünyanın aslının kopyası olduğu zannı. Kötü bir kopya; boktan insanlar. İnsanlar ayıklanmamış bir kucak pirinç gibi dünyaya serpilmişçesine iyisi ve kötüsüyle, tek bir bedene sıkıştırılmış bir çok duygu ve düşüncelerle donanmış  bir yaratık. Sonsuz zihin boşluğu, sayısız düşünce. İnsanı diğerlerinden ayıklayan unsur: Düşünebilme; sorgulayabilme ve sonuca varma...

 Düşünce kutsaldır.

"İnsan düşünebilen bir hayvandır" sözünü benimseyen ve garipseyenlerin aksine; hayvanlar kendi içinde farklı farklıdır, oysa insanlar temelinde neredeyse tek tiptir. İnsanı çeşitlendiren düşünce, hayvanları çeşitlendiren ise fiziksel farklılıklardır. Yine de insanların hayvanlarla pek çok  fiziksel ortaklığı vardır. Bu demek değildir ki insan hayvandır. Fiziksel olarak üstünlük ya da güzellik, çirkinlik insanı en yapmaz. Doğru düşünce ya da yanlış düşünce diye bir şey de yoktur. Yanılgı vardır, burada önemli olan ortaya bir şeyler koyabilmek bir fikir yürütebilmektir. İnsanı en yapan budur. İnsan egosu; bireysel güzelliklerinin diğer canlılardan ayırt edici bir farklılıkta olmadığı, en doğru ya da en yanlış düşünce diye bir şeyin de olmadığı -doğru, yeni bir doğru doğurulana kadar geçerlidir, mutlak doğru yoktur- kanısına vardığımıza göre insan kendini fazla önemsememelidir. (Egosal önem)




Rate this posting:
{[['']]}

5/12/2013

Mutsuzluk Öğrenilmiş Çaresizliktir


Aralanmış dudaklarının arasından ince bir ıslık duyuluyor. Hangi parça bu, diye düşünürken. Birden konuşmaya başladı çocuk. Tuhaf, diyordu. Bu şeyi daha önce hiç görmemiştim. Oysa hep buradaymış.Oysa hep yanımdaymış. Nasıl fark edemedim ki?-


Hep böyle olmaz mıydı  hayatta da? Bizi mutlu edecek olan şeyleri hep en uzakta, en ulaşılmaz yerde sanısı.. Küçük şeylerden mutlu olmaz insan, bir şey mutlu ediyorsa o koskocamandır. Varlığı mümkün olmadığında sizi üzecek, eksiklik yaratacak her şey aslında size mutluluk verendir. Belki pul koleksiyonun, belki uğurlu taşın, belki kırmızı ojelerin, belki bir mektup, belki bir adam, bir kadın, hepsi ya da hiçbiri. Hayat iki ucu boklu değnek, evet. Değneği bazıları elden bırakmalı.. Ve küçük bir sır: Hayat mazeretleri duyamayacak kadar sağırdır.


Rate this posting:
{[['']]}

5/08/2013

Kırmızı Koku

Kırıksa camdan kenarlarınız yapacak pek bir şeyiniz yoktur
Keskin, sivri köşelerinizle kimseye değmeden yaşamaya çalışmalı
Başkasını kırmamak için kendini kırmalı bazen
Yine de çatlaklarınızdan su sızdırmamalı
Bir şarkı ağlatabilir her kızı
Yadırgamamalı
-Daha az hayret
Daha az ürküntü-
Sözcüklerin dibini görürsen, sessizliği oracıkta uyurken bulacaksın
Beklersen tıpkı deniz kabuğundaki gibi dalga seslerini duyabilirsin
Hep bilmediğin şarkılar söyleniyorsa da
Şarkıyı bilmeden de eşlik edebilirsin
-Üstelik tok karnına-
Küçük dilinin tadını merak ediyorsan yutabilirsin
ya da
Islık çalmayı hiç öğrenememişsen, yine de sesini duyurabilirsin
Bir erkeğin kirpiklerini öpebilirsin kilometrelerce uzaksa da
Ellerini tutamazsın, kabul.
Biz ki hiç "mış gibi" yapmamış insanlar!
Geçen yine çok güzeliz.
Geri kalanlar playback.
Geri kalanlar alfabenin 30. harfi.
Annesiz büyümüşçesine hırçın, hiç dedesi olmamış bi' çocuk gibi
Kumdan kalemi yıkanı ararken saklandığım yerde unutuyorum kendimi
Boş damarlar kurutuyorum avuçlarımda
Kırmızı kokuyor
Kırmızı kokuyor çünkü
Tuz kadar sevdiysen bir erkeği
Saçlarını sevemeyeceğin kadar uzaktaysa
Hayat berbat.

Rate this posting:
{[['']]}

4/30/2013

Çürük Diş

Kesin çizgilerle hayatı çevrelemek zor
Etrafında tur atana kadar bitebilir her şey
Tur bindirmeden ömrüne, elinde bitik bir benlik kalabilir
Nefes almak yaşamak mıdır?

---
Mum bitiği gibi, dibime ışık veremeden yitiyorum. Tükenmez kalemin tükenişi kadar hazin. Aklımdan tuttuğum sayıları bile unutuyorum bazıları. Yelkovanlar süratli de hala, akrepler küs gibi; kendini gömemeyen ölü gibi. Çoktan ölmüş gibi.

Kadın hep elma mıdır?
Sahi, Adem'in vesvesi miydi elma yoksa Havva'nın diğer adı mı? Ya da çıplak kaldığında utanç duydu mu Havva? Kırık topuklu, turkuaz kokulu bir kadın olabildi mi? Bunları bilmek istemezdim aslında.

Bölük pörçük parşömen kağıtlarına yazıyorum veryansınlarımı, büsbütün olamadan, yırtılmaya zahmet olunmadan parça parça kayboluyorlar. Üstelik yan yanayken, tıpkı insanlar gibi.

Kırık bir tarak kalıyor avuçlarında, şaşkın bir o kadar da memnuniyetsiz. Saçlarını tarayamayacak olmak bu kadar üzüyor mu sahiden seni? Keşke kırılmasıydı, keşke son kez tarayabilseydin! Hayatı da tıpkı kırık tarak keşkeleriyle tıka basa dolduran bizler, bazen sanki "keşke" demek için yaşıyoruz. Yanlışsam düzeltme.

Minik taşın, dalgalandırdığı su birikintisi kadar anlık ve dağınıktı her şey, nereye koysam bulamadığım bir hiçliğim vardı önceleri. Gece sessiz, ve korunmasızdı. En ufak bir çığlık yırtabilirdi gecenin incecik zarını. Küçük harflerle konuşmalı, yalın ayak dolaşmalıydı biraz da. Belki de bu yüzden affettim herkesi.

Şarkına eşlik etmek isterdim.
Ama bildiğimden emin olamıyorum.
Çekilen çürük dişin yarattığı boşluk var ya,
Dilimi sürekli oraya dokunduruyorum. Rate this posting:
{[['']]}

4/15/2013

Sansür Say

Biliyor musun, ben bu ülkenin geleceğinden endişe duyuyorum çoğu zamanlar. Önder Atatürk'ün biz de bulduğu o ışığı göremiyorum da. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarmızda akan asil kan da mevcut değil gibi artık; damarlarımız boşalıyor. Bu ülkenin mabetlerini de, manzarasını da, harikasını da, insanını da bazen hiç ama hiç sevmiyorum. Kalıp direnmeli miyim? Yolunda gitmeyen kutsi saydığımız şeyler için, zihniyetler için  mücadele etmek bu uğurda ölmek boş bi' çaba mıdır, artık emin olamıyorum. Özgürlüğü aramak değil derdim, çünkü insan dünya sınırları içinde hiçbir zaman özgür olamayacaktır. Çünkü özgür olamayacak kadar kalabalığız. Bu ülkeyi terk etmek bazen arınmak kadar temiz bi' duygu geliyor bana. Çürük, hastalıklı fikirler istifiyle dolmuş, kokuşmuş insan zihinlerinden bi' nebze de olsa arınmış olan bir ülke. Gülmeyin, bu o kadar da ütopik olmasa gerek. Küçük düşünceler, küçük insanlar belki kocaman dünyanın her yerinde tıka basadır. Belki bundan kaçış yoktur. Korkum sevmediğim insan modelini bir gün ben de benimsemek, üstelik yadırgamamak  kendimden nefret edememek, kendime direnememektir.





Rate this posting:
{[['']]}

4/10/2013

Eksilti

Şimdi bir tutam kırmızı ağırlığı lazım
Bıraksam ucu kaçacak ipimin
Tadı kaçacak; tadımız kaçacak
Kağıt kesiğinden de keskin
Anlatamıyorum
Bir şarkının nakaratına sığınıyorum
"Ellerine bir bak, nasıl da ufak.."
Bir şiirin dizesine sarılıyorum
"Göğe bakalım.."
Ağrılı bir kırmızı lazım geliyor
Uçuklayan dudaklarından öpmek için
Şimdi binlerce yetim sözcük arasından
En az kullanılmış
En az sevilmiş
En çok dışlanmışı..
Çiğnemeden yutabilmek için
Müzik kutusundaki melodi kadar
Kısa ama güzel olsa her şey
Her şey diyorum
Çünkü tastamam olmuyor hiçbir şeyim
Bir kaç ölü saç kalıyor geriye
Ve ona ağlayan bir kaç dandik ağıt




Rate this posting:
{[['']]}

4/04/2013

Kadın ve Adam

Ellerini güzel sanıyordu kadın
Damarlı, kemikli, ince ellerini..
Çarpık bir gülümseyişi vardı
Kirpikleri kısa ve ince
Saçları küt ve siyah
Atkısı yeşildi
Hırkası mavi
Ne saçma bir kadındı
Çünkü adı da bir tuhaftı
Tuhaf diyorum çünkü
Daha önce hiç duymamıştım
Kokusu zambak gibiydi
Olmayan gamzesinden öpüyordu adam
Geniş omuzlu adam
Kadını seviyordu belli
Kirpiklerine değiyordu dudakları
Gözbebeğini öpercesine..
Ellerini ıstıyordu hohlayarak
Üşümemeliydi çünkü kadın
Hasta olursa üzülürdü adam
Dedim ya,
Seviyordu kadını belli.



Rate this posting:
{[['']]}

3/15/2013

-

En tenha sokaklarda bile ayağına basan oluyor.
Oysa sen hep beyaz kalsın istiyorsun ayakkabıların. 
Hem beyaz sana yakışmıyor ki!
En mavi gök benim olsun istiyorsun,
Oysa gök mavi değildir aslında.
Aslında mavi yoktur, yanılıyorsun.
Rüzgarı ardına almaya çekiniyorsun. 
Oysa rüzgara karşı sidik yarıştırılmaz,
Unutuyorsun..




Rate this posting:
{[['']]}

3/08/2013

İsmi Olmayan Kadın

         Yalnızlığını öpen kadın; hangi masalın prensesi olabildin ki sen? Saçların uçuşuyor balkonlarda. Her elest vakti kirpiklerini katlayıp cebime koyasım geliyor. Küçük harflerle söyleniyor hep ismin. İsmin; hece hece kırık. Derinlere dalınca gözlerin boğuluyor, kendini düğümlüyorsun geceye. Geceden çıt çıkmıyor. Çatık kaşların alnına buruşuk bir kağıt konduruveriyor, gözlerini kısınca uzaklar görünüyor. Kirpiklerin yüzüne gölge düşürüyor ikindi vakti. Bilek kesme modasının geçtiğinin bilincindesin neyse ki, neyse ki bazı şarkılar ayak bileğinden öpüyor seni.

Fincanları kırık kadın; yalnızlık bile seninle sevişmiyor. Ellerini uzattığında her defasında hiçlikle sınanıyorsun. Bunun için ağlanır mı hiç? Ağlamıyorsun zaten. Doğurmadığın her çocuğu ne çok sevmiştin oysa. Bir erkek çocuğuydu öptüğün ilk kez. Boşverilmişliğe terk ettin; bir ondalık vardı ellerinde. Kırık pencereler ayaz sokardı içeriye hep, üşürdü ya ayakların. Bir üşümek aldı sonra seni, sarılamadın ılık meltemlere..

Fikri yoksun kadın; düşüncelerini aldırdın yıllar önce. Boşluk iyidir dedin. Bomboşluğun duvarlarında yankılandı henüz söylemediklerin. Islık gibi sesin vardı, anımsarım. Yuttuğun tüm cümlelerin yüklemi, hala ağrı veriyor midene. Katlanılmaz acılar içindeyken bile dimdik duruyor göğüslerin. Küçük göğüslerini zaman sanki teğet geçiyor. Ellerin gün gün buruşuyor oysa, henüz hiç ısıtamadan bir eli.. Ellerin cebine ait hep, ellerin sonsuza dek saklanılası bakire bir el.

Kendi kıyısında ölen kadın; ıslık sesin duyuldu yıllar sonra. Bir küfürdü belki söylediğin. Tanrının sansürü müydü bu? Anlaşılamadan öldün. Ölüm acıyla tatlının dengelenmiş haliydi. İyi ölebildin mi kadın? Sahi kadın ölebildin mi?






Rate this posting:
{[['']]}

2/24/2013

Flu

Silik adımların peşi sıra gitmek istedim. Bir yere varacağı yoktu elbet. Bile bile yürüdüm, sırf merakımdan yalın ayak. Çok yürürsem geçer gibiydi. Çok yürürsem ayaklarım yere değecek gibiydi. Değmedi. Islak kaldım bazı mevsimlerin bazı sağanaklarında. Öldürdüğüm kelebeklerin hareketsizdi kanatları. Ben ise;
Bir bebek çığlığı kadar tiksinç,
Yeni doğurmuş bir anne kadar yorgun,
Ölü doğurmuş bir anne kadar umarsızdım, çoğu kez.

Amaçsız ve araçsız Yaratıcıya gitmek istediğim zamanlar oldu. Mümkün mü ki.. İnkar kolaydı tüm bilinmezleri. Görmezden gelmenin insana yeni manzaralar sunma garantisi vermediğini fark ettim. Bilmediğim dillerde dualar ettim. Tanrı beni yanlış anlar diye ürktüm bazen. Siyah ya da beyaz olmayı istedim bir ara. Tek bir renge kavuşmak güçmüş doğrusu. Hangi rengi sevmediysem gün geldi ona büründüm. Zamanında asla diye kestirip attığım, yuhaladım şeyleri  kendim bizzat yaparken bulduğumda çıplak hissettim. Olağanlığı öğrendim, esnek olmayı. Her şey olabilirlik çerçevesindeydi işte. Tüm olasılıklar olasılıydı. Daha az şaşırdım sonraları, daha az hayret..

Korkularım kaldı, hurafelerimden kurtuldum. Takıntılarım, kuruntularım, evhamlığım, alışkanlıklarım. Tırnaklarımı yemeyeceğimi söylediğimden beri yemedim. Sigaraya hiç başlamadım. Isırdığım  tüm elmaları kararmaya mahkum kıldım. Gökten hiç elma düşmedi çünkü. Ciddi konuştuğum anlarda bile, içimden çok güldüm. Utanınca pembeleşen yanaklarımı yitirdiğimde çatladı arsız tarafım. Bir ayıp olarak yaşamak sindi içime birkaç kez. Bana sormadan verilen şeyleri yadırgamayı bıraktım. Beni doğurduğu için birine minnet duymadım. Kimseyi sevmek zorunda hissetmedim kendimi. Zaten kimi sevdiysem dağıttı tüm odalarımı.

 Sonraları bir adam geldi  nihayetinde, odalarımı doldurdu. İçime sığdıramadım, koyacak yer bulamadım. Adem elmasından öptüm onu, zamanın kör noktasına yerleştik. Bir zamansızlık aldı bizi.. Heyhat! Bir çocuk aktı damarlarımdan. Doğmamış çocuklarımız oldu bizim. Bazen Meryem oldum ben, bazen Havva. Uzaklar çürütür diye korktum elmalarımı. Mesafelerin sert sivriliğini ilk kez hissettim kasıklarımda.
Güldürmedi.
Özlem ne orospu duyguydu uzakları sevdirdi bana.
Vapurları da sevdim, seni bana getiriyorlardı.
Gidişin gülümsemelerimi buduyordu.
...


Hala aynı çocuk dolaşıyor damarlarımda, aynı adamdan yüzlerce çocuk.
 -Mutlu ölürüm belki.




Rate this posting:
{[['']]}

2/10/2013

Dilemma


   Kendi ellerimizle kendimize koyduğumuz sınırlar içinde, yine kendi kendimizden korunmaya çalışarak, kime karşı, ne sebepten olduğunu bilmeden yaşıyoruz. Yüzyıllardır. Belki Adem'den beri. Diller, dinler, ırklar, renkler farklılaştığından beri hem aynı olmayana cephe alıp hem de farklı olmaya çalışımız bizi ironilerin içinde çalkalamaya devam ediyor.Üzgünüm, dünya hepimizin değil. Yeryüzü bölük pörçük. Nerede doğduysan orası senin çöplüğün. Sınırları geçmeye kalkarsan; ölürsün:)


  Neyse ki gökyüzü, yeryüzü gibi değil, neyse ki hala uçsuz bucaksız. Uçurtmanın ipini kısa tutman gerekmiyor. Oysa tasmalarımızın ipi ne kadar kısa.. Kuşlar sahiden özgür, hayvanlar bile bizden daha özgür. Komik değil mi, çok komik değil mi?! Kuşların yasak ağaçları yok mesela, askerleri de. Çünkü kuşlar öter, oysa askerlik ciddi bir şeydir!


   Hayatı fazla önemsediğimiz buradan belli işte. Ciddiyet sadece ölüme yakışıyor oysa. Hayat "zorundalıklar" için fazla kısa. O çirkin, pembe at gözlüğünü çıkarıp etraftaki renkleri görsek, en güzel rengin pembe olmadığını da göreceğiz. 149 milyon kilometrekarelik yeryüzünde, ömrümüzü 90 metrekarelik bir yerde geçirmemiz trajikomik.


   Biliyor musun iyi ki Ay'da hayat yok; iyi ki Mars'ta, Jüpiter'de, Venüs'de, Merkür'de ve diğer gezegenlerde  hayat yok.Ve biliyor musun aslında Dünya'da da hayat yok.
-Hayat olduğu söylense de yazık ki rahat yok.

Rate this posting:
{[['']]}

2/08/2013

Yol

Lacivert bir yolun sağ şeridinde, siyah paltolu bir kadın belirdi.
Bir el ateş etti,
Kimse ölmedi.
          ...
Sen siyah görünüyordun
Kendi kuyularına düşüp, kendi yalanlarına inanıyordun
Senin huyundu yeşile mor demek
Ve ölümün yasaklandığı ütopyalar edinmek
Sonsuzluğun, sonsuzluğuma değmiyordu
Kesişmiyordu yalnızlıklarımız
Adrese teslim vaveylaların vardı
Yalanlarla bir duvar ördün aramıza
Hatırlamamak için unuttun bana yazdığın ilk dizeyi
Korktuğun için düştün, sustuğun için bu kadar şiddetli duyuldu topuk sesleri
Islak kaldı ellerin, ayakların, avuç içlerin
Ben hepsini gördüm.
Bir çığ, önüne katacaktı seni
Ben kıyamamanın beşiğini salladım
Ve olanca gücümle yırttım tüm kanlı çarşafları
Bir yol yürüdüm, lacivert bir yol.
Bir el ateş ettim,
Kimse ölmedi.

Rate this posting:
{[['']]}

1/28/2013

VAVEYLA

Çare diye bir şey var mıdır sence? Ya da çaresiz kalmak yeterince samimi mi? Bilmem kaçıncı yüzyıldayız. İcat edilemeyen tek şey mutluluk. "İnsanlar burnunun ucunu göremiyor, mutsuzluk öğrenilmiş çaresizliktir. Mutsuzluk bir tercihtir." derdim önceleri. Her gün o ara sokaktan geçerken, yağmurda sıcak evime koşarken ıslak kaldırımda aynı şeyleri tekrar eden o teyzeye, durağın yanında su, simit satmaya çalışan amcaya, cadde üstünde bir mendil satabilmek için gurursuz olmayı, o yaşta insana minnet duymayı  öğretilen o çocuğu görmeye alışamadığımdan beri. -Çalışmak acınası bir olay değildir elbet. Saygı duyulasıdır.-

Ama aza, çok aza kanaat etmeyi öğrenen insanlar var. Öyle ki dilencilere acımıyoruz bile artık."Onlar bizden zengin!" Onlar bizden maddi olarak zengin olsa bile, herkesin içine oturup saatlerce aynı sözü tekrarlayarak insanlara avuç açarak harcadıkları gururları bizden oldukça eksik. Bir ekmek parası diyor oysa. Ben istiyorum ki çok ekmek alayım ona ama tekrar dilenmesin. Ben istiyorum ki bütün mendillerini alayım gidip evde yaramazlık yapsın. Ben istiyorum ki bütün sularını simitlerini alayım bugününü, bu soğukta evinde geçirsin. Mümkün mü? Değil elbet. Hiç mendil satamasa belki o yaştaki çocuktan bunu istemeyecekler, hiç para vermesem belki başka bir iş için uğraş verecek. Bu mümkün mü? Değil elbet!


Osmanlıdaki sadaka taşları, ve insanlarda o çağda oluşan ihtiyacı kadar alma eğilimi. Bunun en güzel örneği  Cağaloğlunda ağaca asılan "İhtiyacın varsa çekinmeden al" ibaresine rağmen kesenin 3 ay ağaçta asılı kaldığı olay. Benim bildiğim çağ ilerledikçe devletler, insanlar gelişim gösterir. Değişen ne? İnsanların artık cebinden parası alındığı için mu bu kadar acımasız. Peki insanları birinin cebinden para (ç)almaya iten ne?  Bu bi' kısır döngü mü? İnsanlar neden intihar ediyor, karısını dövüyor, kötü yola düşüyor? Para hariç geçerli bir neden var mı?


Mümkünat bulamıyorum. Dünya bu kadar saçma olmamalı. 2013.. İnsanlar açlıktan ölebiliyor. Düşünebiliyor musun? İnsanlar açlıktan ölüyor! Yemek bulamamanın izahı var mı sence? Ve bunun sonu yok. Bir kez temin etsen de bu sürekli tekrarlanıyor. Herkes aynı maaşı alsın, herkesin statüsü aynı olsun diyemem elbet. Bu da adil değil çünkü. Diğer yandan da tuvaletine değerli taşlar döşeten insan(!)lar.. "Ben yardımımı da yapıyorum, taşımı da döşetiyorum. Napiiiim seviyorum."  iç rahatlatıcı mı? Kaç kişiye yardım ediyorsun, yüz mü bin mi on bin mi? Yeter mi?! Sıçarken fantazine harcadığın parayla peki kaç kişi DAHA doyar? Araba, ev koleksiyonları kadar saçma bir şey bilmiyorum.

Ya, yılda bir iki kez gündeme gelen Afrikadaki çocuklara yardım kampanyalarında "Önce ülkenizdeki açlara bakın" diyip de ne ülkesindeki ne Afrikadaki insanlara yardım etmeyen, üstüne insanların kafasını karıştırarak yardım etmesine engel olan insanlar? Yoksulluğun sınırları var mı ki? Açlığa sınır çizilebilir mi, renk ayırt edilebilir mi, yakınımızdakiler zaten yakınımızda. Evrenselleşmeyi, dünyayı tek ülke kabul etmeyi öğrenmek neden güç. BENİM hissi, o paçalarınızdan akan bencillik..Sahip olduğunuz her gece sarılıp uyuduğunuz tek şey EGO!

İnsan'lık buysa, ben uzaylılara inanmaya devam ediyorum.

Rate this posting:
{[['']]}

1/27/2013

Pıhtı

Bir ölünün saçları taranmaz. 
Elleri tutulmaz, sıcak değildir çünkü artık.
Tırnakları kesilmez, makyajı da silinmez. 
Ağlayamaz artık o, gülemez de.
Küfredemez, sevemez, acıkamaz, doyamaz;
Koşamaz, yorulamaz, dinlenemez, kızamaz,bağıramaz, 
Şarkı bile söyleyemez.
Sesi çıkmaz ki!


Seni kırmak istemem elbet.

Ama insanlar ölünce rahat bırakılmak isterler. 
Uyumak isterler, uyanmak değil.
Onunla konuşmaya çalışma artık.
Buradan çıkıp eve gidersin;
Mektuplar, sana yazdığı mektupları okursun. 
Sana verdiği müzik kutusunu açarsın. 
Bir kaç şarkı edinirsin. 
Ağlarsın biraz, için çıkacak gibi hissedersin önce. 
Birkaç zaman geçer böyle.
Belki bir kaç yıl...
Unutmazsın, unutmak saçma işidir doğrusu. 
Alışırsın, onunla yaşamaya onunla olmaya alıştığın gibi. 
Alışmak, insana verilen en güzel şeydir. 
Hayat sürekli yenilenir.
Sana sürekli bir şeyler verir, ya da alır, ya da çalar, ya da tüketir.
Sen sadece alışırsın. 
Hayata karşı duruşun budur.
Fark etmezsin oysa. 
Farkındalık da deli işidir. 
Oysa insan akıllı(!) varlıktır, bilirsin. 


 


Rate this posting:
{[['']]}

1/13/2013

Fahrenayt

Karanlık iyi dileklerimin içine ediyor. Başımı kumdan çıkarmak istemiyorum çoğu zaman. Görmüyor musun samimiyetten  ne kadar da yoksunuz. Şırıngayla çekip alınmak istiyorum bu paradokstan. Tiksinme duygusu öyle berbat ki. Hayır, sıradaki şarkı sizin için çalmıyor beyler bayanlar. Vazgeçin!

İlk uçağa, otobüse, trene binip gitmeye kimsenin götü yemiyor. Şartlamış çünkü bizi hayat, çember büyüdükçe daralıyor, korkularını yönetme özürlüsü belli ki insan. Belli ki sadece küçükken özgürdük, çünkü gökyüzü bize aitti.

Uzaklar ne zaman bu kadar uzak oldu sahi? Pencerelerimiz, çok pencerelerimiz var. İç içe tüm odalar. Yataklar sadece uyumak için midir?

Güzel değil.
Güzel değiliz biz.
Hiçbirimiz.

Kaynama noktam 100 santigratı çoktan geçti. Buharlaşıyorum. Dibi gördüğümde nirvanaya ulaşacağım.Uyku yarı ölüm, Sen her uyuduğunda benim ödüm kopuyor. "Sana kullanılmamış bir gök getirsem" diyor şair. Duyuyor musun?

Oraya ait olmadığını düşünüyorsan, öylesindir. Ait olduğun yere git. Çünkü insan zamanı yarattı. Çünkü zaman sonsuzluğa engel. Koşmalısın; yakalanmadan yakalaman gerekenler var çünkü. Çünkü; biri senin şarkını söylüyor. Biri senin hayatını yaşıyor. Ama biri senin yerine ölmüyor.

Piyano çalmayı seviyorsan baterist olman anlamsız. İstemeden yaptığın her davranış benim dinimce günah.Bu gece sıradaki parçayı kendine tutma. Bu gece kendi şarkını kendin yaparak uyu.
-Mutsuz uyanırsan, buradayım.

Rate this posting:
{[['']]}

1/12/2013

Boşluk

Herkesin hayatta bir gayesi olmalı diyorum. Hiç uğruna yaşar mı insan? Hiçi hiçine yaşanır mı? Nefes alıyorum. Hareketsiz durduğumda bile bir şeyler tüketiyorum. Bence tuhaf.. Ben her saniye çoğalıyor ve ölüyorum. Ölümü ve dirilişi anbean yaşarken ölüme ve dirilişe nasıl yok diyebilirim? Söylediklerini beynin onaylamıyor.Bazı uçurumlardan tek atlamalı insan. Tek atlamalık uçurumlar var çünkü. Çarpa çarpa düşersen, acırsın. Asil ölümler kansız olur. Kanama.

Kesit kesit her şey. Uzun cümleler kurmayı unutmuşum. Uzadıkça ne dediğin anlaşılmıyor zaten. Zihnim doluyken konuşmak ayıp mıdır? Annem öğretmedi. Ama benim bir gayem var. Kimse bilmiyor. Bir ipim çok cambazım var. Hepsi beraber oynuyor, hepsi birbirinden habersiz. Ya hepsi birden düşüyor, ya hiç. Komik olmayan şeyler söylüyorum, gülüyorlar.


Kangren olmuş iyi yanlarım kesmişim. İyi bir insan değilim, kötü de. Araftayım ben. İçimdeki şeytanla meleği düzüşürken buluyorum hep. Bana bir şey katmaya vakitleri yok. Eksik bir şey var hep. En eksik benim. Arta kalmışlıklarım var. Borç aldıklarımı fazlasıyla ödüyorum. Fazlası, alana borçtur hep. Sıyrılmak istiyorum tüm arta kalan yerlerimden.

-Eğer bir tümörüm olsaydı, Jack gibi; adına adını koyardım.


Nefretim en çocuk yanım.
Affet beni Tanrım, ben annemi affedemiyorum.


Rate this posting:
{[['']]}

1/06/2013

Hiç


      Biri benim şarkımı çalıyor, diyorum. Dönüyorum, bakıyorum, uzanıyorum değişiyor ritmi. Sahi neler oluyor? Sıradışı bulduğum her insan, diğerinin tıpkısının aynısı. Olağanüstü bir şey yok. Ne kadar aynıyız, ne kadar sıradan! Yalnızlık bazen okşuyor beni. Egosunu rafa kaldıran hiç kimse yok. Biliyorum hepiniz içten içe seviyorsunuz kendinizi. Tırnaklarınız bir kendinize batmıyor. İçinde boğulduğunuz bok sizinse hiç sorun yok. Neden var olduğumuzu sorgulamanın cevabını hep yanlış buluyorsunuz. Her yer ne çok yanlış!  En basit bulduğumuz insanın bile içi ne kadar kompleks. Bu kaos yutuyor, içine alıp alıp kusuyor beni. Bazı duyguların hala sözlük anlamı yok. Bazı tatlar hala tarifsiz. Yüzümüzü ekşiterek yaşamayı seviyoruz. Öteki olmayı seviyoruz. İnsan anadilinde küfreder. Bizim orada göte göt derler. Sansür, anlamsız. Kendi yalanıma kendim inanıyorum. İnsanlar beni çıldırtıyor. Hepimiz aynıyken, herkes kendini ayrıcalıklarla donatılmış sanması... Bu zan komik. Dünya biz var oldukça dönecek değil mi? Kahkaha!

  "Hiç düşünmez misiniz?" der Kitap.  Hiç düşünmeyiz. Düşüncesini tövbelerle kesip, kendi sorularına cevapsız kalanlar tanıyorum. Herkesin tanrısı kendine esasen. Attığın taş büyükse dalgaların büyük olur. Büyük lokmaları seviyorum, yutamamayı,  boğazıma takılmasını.. Büyük konuşmak güzel işte. Koskocaman.

Var olmamayı istedin mi hiç? İsteme. Çünkü bu çocukça. 'Ben oynamıyorum' demek için çok geç. Ellerin büyüyünce tuhaf hissediyorsun en çok. Oysa ellerin çok büyüdü.. Bir kaç şarkı etmiyor bunlar. Herkesin canı burnunda. Ve tuhaf, kimse burnunun ucunu göremiyor. Kendi camimizin duvarına işiyoruz. Kendi zilimizi çalıp kaçıyoruz. Kendi saçımızı çekiyoruz. Komik değil.

-Neyse ki yağmur var. Neyse ki ben yağmuru sevmiyorum. Rate this posting:
{[['']]}

1/04/2013

Bazı Elmalar Hala Günah

   
   Saydam, camdan  kalelerimi güçlü sanırdım. Kandırıldık dostum. Küçükken masallara inanmamakta haklıydım işte. İyiler ve kötüler, meselem bu değil. Doğrular ve yanlışlar.. Hiç sanmıyorum.

   Tanrı da annemin şevkatini buluyorum. En son intiharında kaybettiği şevkatini. Saçlarımı örmesini seviyorum. Tanrının parmakları var, ben parmak uçlarını saçlarımda hissedebiliyorum. Küçük kızları seviyor, biliyorum. Kirpiklerimi öpüyor. Ellerini tutunca ısınıyorum. İnsanlar bencil, herkes tükürüğünü yalamaktan öyle memnun ki. Dikine gidiyorum. Tüm "tamam"lar esasen eksik. Sadece kendi gözyaşının tuzluluk oranını biliyor herkes. Ellerimin uzandığı her yer benim. Daha fazlası var hep. Uzakları, çok uzakları, en uzakları seviyorum.

   Islık çalmayı da seviyorum, ama beceremiyorum. Beceremediğim ne çok şey var oysa. Utanmam gereken şeylerden utanamıyorum. Bir daha görmeyeceğim insanların yanında bile ne kadar kendim değilim. Arsızım ben. Namusun anlamını bilmeden; namusu yaşamaya çalışan insanlara arsız. Bu işler böyle değil. Bilmediğiniz şiirler var. Cevabı "hiç" olan sorular. Yok olmanın nasıl bir deneyim olduğunu bilmediğimizden yeterince cezbetmiyor var olmak. Burada bir şey var işte. Bir yumru..

      Canımı sıkıyorum. Yeterince ağlarsan unutursun. Damarların boşalırsa, kanaman durur. En ilkel toplumlarda bile kanaması olana saygı duyulur oysa. Alyuvarlarımı senin kadar sevmiyorum.Geçmiş zamanların bir tadı yok. Çünkü Tanrı zamanı yaratmadı. Bu sonsuz akışı bölüştürüp duruyoruz. Bu cereyan üşütür bizi. Bazı kapılar tam kapatılmadı. Bazı elmalar hala günah. Sen Habil misin Kabil mi?
-Seçemezsin. Rate this posting:
{[['']]}

1/01/2013

Ben Bazen;


Bir koşu bandında ölesiye koşuyormuşum gibi geliyor bazen. Kimin için yarışıyorum, kimin için yoruluyorum bilmiyorum. Önce kulak çınlaması, sonra sessizliğe boğulmak istiyorum çoğu kez. Aynı rüyaları aynı günün gecesi görmek de nedir? Kimsenin iyi gelmediği yaralarıma bir adam dokunuyor. Kağıt kesiği gibi.. Benimse  mazoşist hoşnutluklarım var. Acıdıkça iyileşiyorum. Dokundukça yaralarıma. Bilmiyor.

Çarptığımız insanlara dönüp af dileyemeyecek kadar yoğunken, senden yardım isteyen her dilenciyi sahtekar bellerken, dünyanın kendi eksenin dönüşü en çok benim başımı döndürüyor. Tek başıma dosdoğru yürüyemediğim arnavut taşlı sokakların, boyası dökülmüş duvarlarına ellerimi değdirerek geçerken bu şehir bana iyi gelmiyor diyorum. Herkes içinde yatan kevaşeyi bildiğinden dünyaya kötü diyor. Mutlu aşk, mutlu son yoktur diyerek kestirip attığımızdan senaryolarımızın sonu hep boktan. Kendi cesetimizi yine kendimiz taşıyoruz her gün. Başımız, iki omzumuzun ortasına ne kadar da yük. 

Çilekli sakızımın tadı kaçmasın istiyorum hep. Her gün, bir önceki gün yaptıklarım aptalca geliyor. Büyümüyoruz, yaşlanıyoruz. Gerçi önemi yok. Yaşlanmaktan da hoşlanmıyorum, büyümekten de. Çocuk kalmayı da hiç istemedim zaten. Ben hiç bir şey istemedim esasen. Hayattan bir şeyler beklemek saçma. Bir şey istiyorsan onu kendin almalısın. İçin rahat ediyorsa katil olabilirsin. Cinayet işlemenin aslında mahzuru yoktur. Ben sadece kan görmeye dayanamıyorum.Ve cinayetin  modası çoktan geçti. 

 Uyurken ölmeyi diliyorum. Ölüm, tatlıyla acının dengelenmiş halidir. Uyku da yarı ölüm. Uykuyu seviyorsam belki ölümü de seviyorumdur. Ölümü istemek de istememek kadar anlamsız. Rüyalarımda yokuş aşağı koşuyorum. Kimse durduramıyor, kimse uyandırmıyor.Yorgun uyanıyorum. Ben bazen çok küfür ediyorum. Ben bazen çok ölüyorum. Ben bazen çok oluyorum.


Rate this posting:
{[['']]}

-



Yağmur yağsa hep, çünkü ıslak kaldırım kokusunu seviyorum.
İnsanlar yalın ayak güzel. 
Sesimizi kısıp, kelimeleri yutkunduğumuz da çıkıyor asıl sesimiz.
Normlar var, anadan üryan bağıramıyorsun zaten.
Sahi kim koyuyor bu kuralları? Deliliğin ölçütü ne?
Kimse normal değil zaten, ve kimse anormal.
Kimsenin bilmediği bir şey var bende.
Ve onlarda da benimkiler.
-Herkesin bir gizi var işte.
Madalyalarımızın yüzü öyle çok ki!
Kaybetmenin kazanmaktan daha kısa sürdüğünü öğrendiğimden beri, her güzel anı satır başı yaşıyorum.
Senin yüzünde bir şehir var, hep şarkı söylüyor saçların.
Ne zaman birine seni yazsam, kalemimin ucu kırılıyor.
Ne zaman birine seni anlatsam mumum yatsıya kadar yanmıyor.
Senin ülken güzel.
Sen güzelsin işte, en sevdiğim renkler hep sende.
Arnavut kaldırımlarda yürünmüyor bu topuklularla..
Bu ruj, bu elbiseye uymuyor.
                                                  Bazen beklediğim şarkı radyolarda çalmıyor.
                                                  Ve bir gün gidebilme ihtimalin kanatıyor bu şehrin karanlığını.
Rate this posting:
{[['']]}