Bir bebek çığlığı kadar tiksinç,
Yeni doğurmuş bir anne kadar yorgun,
Ölü doğurmuş bir anne kadar umarsızdım, çoğu kez.

Korkularım kaldı, hurafelerimden kurtuldum. Takıntılarım, kuruntularım, evhamlığım, alışkanlıklarım. Tırnaklarımı yemeyeceğimi söylediğimden beri yemedim. Sigaraya hiç başlamadım. Isırdığım tüm elmaları kararmaya mahkum kıldım. Gökten hiç elma düşmedi çünkü. Ciddi konuştuğum anlarda bile, içimden çok güldüm. Utanınca pembeleşen yanaklarımı yitirdiğimde çatladı arsız tarafım. Bir ayıp olarak yaşamak sindi içime birkaç kez. Bana sormadan verilen şeyleri yadırgamayı bıraktım. Beni doğurduğu için birine minnet duymadım. Kimseyi sevmek zorunda hissetmedim kendimi. Zaten kimi sevdiysem dağıttı tüm odalarımı.
Sonraları bir adam geldi nihayetinde, odalarımı doldurdu. İçime sığdıramadım, koyacak yer bulamadım. Adem elmasından öptüm onu, zamanın kör noktasına yerleştik. Bir zamansızlık aldı bizi.. Heyhat! Bir çocuk aktı damarlarımdan. Doğmamış çocuklarımız oldu bizim. Bazen Meryem oldum ben, bazen Havva. Uzaklar çürütür diye korktum elmalarımı. Mesafelerin sert sivriliğini ilk kez hissettim kasıklarımda.
Güldürmedi.
Özlem ne orospu duyguydu uzakları sevdirdi bana.
Vapurları da sevdim, seni bana getiriyorlardı.
Gidişin gülümsemelerimi buduyordu.
...
Hala aynı çocuk dolaşıyor damarlarımda, aynı adamdan yüzlerce çocuk.
-Mutlu ölürüm belki.
Rate this posting:
2 yorum:
çok güzel bir yazı gerçekten. tebrikler.
Teşekkür ederim dostum.
Yorum Gönder