5/29/2013

Med Cezir

"Bir doğa olayı değil midir gel-git, 
Değirmenlerin ezebildiği bir tutam başak,
Nehirlerin akışı, 
Suyun kayganlığı, 
Bir ağacın köküne su yürümesi, 
Ağacın titremesi. 

Minik bileklim, 
Kelebek kanadı gibi açılmış dudakların,
Susadın mı? 
Bak kanının hızlanması tenini pembeleştirdi,
Hadi bacaklarının tavanını çatlatırcasına al, 
İçini bertaraf et. 
Ayarsızca, 
Ayarı kaçan bedeninin içine alabildiğin kadarını yamala."

* Rate this posting:
{[['']]}

5/28/2013

Feragat












Tanrım?
Yoksa ölüyor muyum?
Bu mu ölüm?
Yumuşak ve ıpıslak.
Çıkmaz sokağa doğru koşuyorum sanki
Biri kaldırım taşlarını sökmüş üstelik
Atılan her adım diğerini zorlaştırıyor
Ayaklarım dolaşıyor birbirine
Topuklarım öyle ki kesik
Tanrım?
Doğru söyle ölüyor muyum?!
İçine çekiyor karanlık bir bulantı
Kendimi bırakırsam dibe çökeceğim
Ama hayır diyorum
Hayır!
Kavrama yetisini kaybedercesine ufalmış gibi ellerim
Gittikçe de ağırlaşıyorum,
Yerle göğün birleştiği yerde incecik bir çizgi oluyorum
Göğü delmişler; görüyorum..
Gökkuşağının küflü renklerini dilimliyorum göz ucuyla
Gövdem sıcacık.
Göz kapaklarım ağırlaşıyor.
Beklentilerim
Bekleyemediklerim
Bekle dediklerim
İmdat çağrılarım cevapsızlıkla kıvranıyor
Midemdeki ölü kelebeklerin ağırlığı alaşağı ederken;
Yamalı bir ölümün kasıklarında
Pek de sevimli olmayan hayatım için
Artık vitaminsiz çırpınışlarıma gülüyorum
Nirvanaya kadar yolum var
Masalın en absürt yerinde, nihayet uyuyakalıyorum. Rate this posting:
{[['']]}

5/19/2013

İnsan acizdir, muhtaçtır, çok artistlik yapmamalıdır

Hayat öyle bir sıçmık ki sinek olsak üstüne konmayız. Sinek bile değiliz oysa, ama içinde nefes almayı başaran, adaptasyonun duvar dibine işeyen, belki onunla özdeş -ama kendimize yakıştıramadığımız için- yabancıymışçasına; hoyrat ve hırçın davranan hücreler yığını, etten duvarız. Ah biraz da harekete sahip bir iskelet, bir kemik torbası.

Aynaya baktığında gördüğün şey seni yanıltmasın. Hayır efendim harika filan değilsin sen, kendini güzel bulman midemi bulandırıyor


Hayatın boktanlığı ve insanın çirkefliği üstüne eminim çekilen onlarca film, söylenen yüzlerce şarkı, yazılan binlerce metin var. Benim ki küçük bir ilinti. Platonun idealar kavramı gibi, dünyanın aslının kopyası olduğu zannı. Kötü bir kopya; boktan insanlar. İnsanlar ayıklanmamış bir kucak pirinç gibi dünyaya serpilmişçesine iyisi ve kötüsüyle, tek bir bedene sıkıştırılmış bir çok duygu ve düşüncelerle donanmış  bir yaratık. Sonsuz zihin boşluğu, sayısız düşünce. İnsanı diğerlerinden ayıklayan unsur: Düşünebilme; sorgulayabilme ve sonuca varma...

 Düşünce kutsaldır.

"İnsan düşünebilen bir hayvandır" sözünü benimseyen ve garipseyenlerin aksine; hayvanlar kendi içinde farklı farklıdır, oysa insanlar temelinde neredeyse tek tiptir. İnsanı çeşitlendiren düşünce, hayvanları çeşitlendiren ise fiziksel farklılıklardır. Yine de insanların hayvanlarla pek çok  fiziksel ortaklığı vardır. Bu demek değildir ki insan hayvandır. Fiziksel olarak üstünlük ya da güzellik, çirkinlik insanı en yapmaz. Doğru düşünce ya da yanlış düşünce diye bir şey de yoktur. Yanılgı vardır, burada önemli olan ortaya bir şeyler koyabilmek bir fikir yürütebilmektir. İnsanı en yapan budur. İnsan egosu; bireysel güzelliklerinin diğer canlılardan ayırt edici bir farklılıkta olmadığı, en doğru ya da en yanlış düşünce diye bir şeyin de olmadığı -doğru, yeni bir doğru doğurulana kadar geçerlidir, mutlak doğru yoktur- kanısına vardığımıza göre insan kendini fazla önemsememelidir. (Egosal önem)




Rate this posting:
{[['']]}

5/12/2013

Mutsuzluk Öğrenilmiş Çaresizliktir


Aralanmış dudaklarının arasından ince bir ıslık duyuluyor. Hangi parça bu, diye düşünürken. Birden konuşmaya başladı çocuk. Tuhaf, diyordu. Bu şeyi daha önce hiç görmemiştim. Oysa hep buradaymış.Oysa hep yanımdaymış. Nasıl fark edemedim ki?-


Hep böyle olmaz mıydı  hayatta da? Bizi mutlu edecek olan şeyleri hep en uzakta, en ulaşılmaz yerde sanısı.. Küçük şeylerden mutlu olmaz insan, bir şey mutlu ediyorsa o koskocamandır. Varlığı mümkün olmadığında sizi üzecek, eksiklik yaratacak her şey aslında size mutluluk verendir. Belki pul koleksiyonun, belki uğurlu taşın, belki kırmızı ojelerin, belki bir mektup, belki bir adam, bir kadın, hepsi ya da hiçbiri. Hayat iki ucu boklu değnek, evet. Değneği bazıları elden bırakmalı.. Ve küçük bir sır: Hayat mazeretleri duyamayacak kadar sağırdır.


Rate this posting:
{[['']]}

5/08/2013

Kırmızı Koku

Kırıksa camdan kenarlarınız yapacak pek bir şeyiniz yoktur
Keskin, sivri köşelerinizle kimseye değmeden yaşamaya çalışmalı
Başkasını kırmamak için kendini kırmalı bazen
Yine de çatlaklarınızdan su sızdırmamalı
Bir şarkı ağlatabilir her kızı
Yadırgamamalı
-Daha az hayret
Daha az ürküntü-
Sözcüklerin dibini görürsen, sessizliği oracıkta uyurken bulacaksın
Beklersen tıpkı deniz kabuğundaki gibi dalga seslerini duyabilirsin
Hep bilmediğin şarkılar söyleniyorsa da
Şarkıyı bilmeden de eşlik edebilirsin
-Üstelik tok karnına-
Küçük dilinin tadını merak ediyorsan yutabilirsin
ya da
Islık çalmayı hiç öğrenememişsen, yine de sesini duyurabilirsin
Bir erkeğin kirpiklerini öpebilirsin kilometrelerce uzaksa da
Ellerini tutamazsın, kabul.
Biz ki hiç "mış gibi" yapmamış insanlar!
Geçen yine çok güzeliz.
Geri kalanlar playback.
Geri kalanlar alfabenin 30. harfi.
Annesiz büyümüşçesine hırçın, hiç dedesi olmamış bi' çocuk gibi
Kumdan kalemi yıkanı ararken saklandığım yerde unutuyorum kendimi
Boş damarlar kurutuyorum avuçlarımda
Kırmızı kokuyor
Kırmızı kokuyor çünkü
Tuz kadar sevdiysen bir erkeği
Saçlarını sevemeyeceğin kadar uzaktaysa
Hayat berbat.

Rate this posting:
{[['']]}